6 Temmuz 2020 Pazartesi

Doğu-Batı Ekseninde Fatih-Harbiye


Selim İleri için…

Fatih-Harbiye’yi ilk okuduğum yıllara geri döndüm. Eseri ikinci defa okuduğumda, sanki bana ilk okuduğumdan farklı bir şeyler söylüyordu. Zannediyorum ki, bu tekrar tekrar okumalar, insanın belleğini hep taze tutuyor. Fatih-Harbiye’yi ortaokul yıllarımda okumuştum.  O yıllar, Doğu kültüründen bir haber yaşar, hep yeniyi arardım. Hâlbuki yeni, eskide gizliydi.

Eserden uzaklaşalı yıllar olmuş.

Romanda Neriman karakterimiz de, Doğu Kültürü’ne ait hemen her şeyden bir uzaklık duyuyor, Batı kültürünün etkilerini üzerinde taşıyan Beyoğlu semtine gezintiler yapıyor, gittikçe çevresi değişiyor… Her fırsatta Fatih’ten bindiği tramvay, onu Batı medeniyetine doğru götürüyor.

Eserin başkarakteri Neriman, okul yıllarında tanıdığı Şinasi’den git git uzaklaşıyor.

Daha sonra bu çevrede tanışacak olduğu Macit ile yakınlıklar kuruyor.

Macit, Neriman’ın nezdinde Batı kültürüyle büyümüş biriydi ve onunla beraber olmaktan mutluluk duyuyordu. Şinasi ise tam tersi, geleneklerine bağlı biri. Neriman’ın babası da kızını kendi kültürüne daha yakın olan Şinasi ile evlenmesini istiyor.

Neriman, Batı kültürü ve medeniyetine ilgisi arttıkça, daha fazla gece gezilerine çıkıyor, eve geç vakitlerde geliyor. Bu yüzden de Beyoğlu semti Neriman’ın yeniye açıldığı ilk kapı oluyor. Hatta Neriman karakterimiz romanın neredeyse başında, şöyle düşünüyor: “Şarklılar kediye, garplılar köpeğe benziyorlar!”

Bu kanıya nasıl varıyor Neriman?

“Kedi yer, içer, yatar, uyur, doğurur; hayatı hep minder üstünde ve rüya içinde geçer; gözleri bazı uyanıkken bile rüya görüyormuş gibidir; lâpacı, tembel ve hayalperest mahlûk, çalışmayı hiç sevmez. Köpek diri, çevik, atılgandır. İşe yarar; birçok işlere yarar. Uyurken bile uyanıktır. En küçük sesleri bile duyar, sıçrar, bağırır.”

Satır şöyle devam ediyor:

“Şark ve garbı temsil eden bu iki remiz, Neriman’nın zihninde iki zıt âlemi o kadar müşahhas bir hale getirdi ki epey zamandan beri kendi kendine halletmeğe çalıştığı muammaların birçok anahtarını bulur gibi oluyordu; büyük bir kültürü olmayan Neriman, ancak bu basit remizlerin zıddiyetleri arasında mukayeseler yaparak, kendine göre bazı fikirlere daha sahip olmaya başlamıştı.”

Bir gün Neriman, Macit’ten bir teklif alır. Bir baloya davet eder Macit Neriman’ı. Bu baloya nasıl katılacaktır?  Son günlerde de eve sürekli geç geldiği için Faiz Bey (babası) işkillenmeye başlamıştır. Bu balo daveti üzerine Neriman, evde eskisi gibi taşkınlık yapmamaya, babasının gözüne girmeye çalışır. İlerleyen günlerde Faiz Bey, Neriman’ı Şinasi ile evlendirmek ister. Neriman babasından müddet ister. Birkaç ay müddet. Bu sırada, baloda giyecek elbiseye ihtiyacı vardır. Bunun için dayısının kızlarına başvurur. Dayısının kızları Batı kültürüyle yetişmiş insanlardır. 

Roman Şark-Garp tartışması ekseninde sürüp gider. Edebiyatımızın uzun yıllar tartıştığı bir konudur bu. 

Fatih-Harbiye ve Peyami Safa için şöyle söylemişti Selim İleri: “Muhafazakar Peyami Safa Fatih-Harbiye’de bir taşıt aracının, tramvayın gidiş-geliş levhasından esinlenerek, İstanbul’daki Doğu’yla Batı’yı simgelemektedir. Fatih’te yaşayan Neriman, hayata ilişkin gözlemlerinin ancak Harbiye’de, Garp zevkiyle donanmış yaşama tarzında giderebileceği kanısındadır. Güzellik olarak tanımladığı her şey Harbiye’dir.”

Okul yıllarıma geri dönüyorum. O yıllar, güzellik olarak tanıdığım her şey Batı medeniyetindeydi. Neriman’ın bu iniş çıkışlarını, yeni bir elbise giyme arzusunu şimdi daha iyi anlıyorum.

Batılılaşmayı ve Batılılaşmanın kültürümüze etkilerini anlatan bu iyi romanı has okura salık veriyorum.

Not:Bu yazım Edebiyat Burada adlı kültür-sanat sitesinde yayımlanmıştır.