Yeğenim
Azra Nisanur Yılmaz için…
Yeni yeni yetişmeye başlayan bir
“okur” için havuz öyle derin ki, yol gösterici kılavuz kitaplara ihtiyaç her
geçen gün artıyor. Artıyor çünkü yayıncılık dünyası gelişiyor. Geliştikçe serpiliyor.
İşin içinden çıkmak hayli zor oluyor has okur için. Eleştiri okunmayan, ya da az okunan bir edebiyat
ortamında, nitelikliyi niteliksizden ayırt etmek de oldukça zorlaşıyor. Haliyle,
yıldız edebiyatçıların kitaplarına meyil ediliyor. Hiç kuşku yok ki, söz konusu “yıldız
edebiyatçılara” yönelmeyi, içinde bulunduğumuz piyasa koşulları yaratıyor. Çoğu
genç de, klâsik tâbir ettiğimiz ölümsüz eserleri ya da klâsik olacak güçte
yazılmış günümüz kitaplarını ıskalıyor. Gözlere perde iniyor. Bu perdeyi
eleştirinin kaldırması gerekiyor.
Şüphesiz, azınlık bir okur da var ki, bu piyasa koşullarından şikâyetçi. Onları görmezden gelmek haksızlık olacak. Okuyor, tartıyor, eleştirilere bakıyor; eleştiriyor.
İyimserlikle, az da olsa bir “has okur” kitlesi kulis arkasında
kendi eleğini eliyor. Öte taraftan piyasa koşulları, nitelikli okuru da ağına
düşürmüş durumda. Kötü kitapları da okuyor has okur.
Bu hız’a yetişmek mümkün olmasa da, “iyi edebiyatı su yüzeyine
çıkarmak için”; kötü kitaplar da okunuyor, okunacak vesaire.
Günümüzün dallı-budaklı, parçalı, dağınık yayıncılık dünyasında, bir okurun
bütün bu yayınları okuyup elemesi mümkün değil elbette. Kaldı ki, içinde
bulunduğumuz “hız çağı”nda, eleştirmenlerin de -her biri- kendi edebiyat
haritalarını oluşturmaları gerekiyor.
Okura da eleştirmenleri takip etmek kalıyor burada.
Pekâlâ, eleştiri hak ettiği ölçüde takip edilip, okunuyor
mu?
Yazarlar tarafından dahi okunduğu şüpheli.
Semih Gümüş’ün, Yazarın Yalnızlık Burcu (Doğan Kitap, 2005) adlı deneme
kitabındaki, “Başka Hiçbir Şey Yapmayın, Yazın.” adlı denemesi çok manidar: Bir
yerde diyor ki; “Yazar artık tanıtım uzmanı, insan kaynaklarını yönetmeyi
biliyor, ruh mühendisi…”
Hal böyleyken, neden tutup da bir eleştiri kitabı okunsun ki?
Popülerliğin batağına saplanmış yazarlar da, tanıtım yazılarıyla idare
ediyorlar. (Böyle istiyorlar, demeliydim!)
Pekâlâ, iyi bir eleştirmenin kitaplarına “yazınsal bir eleştiri”
geliştirmelerini istiyorlar mı? Açıkçası, fetişizmin hat safhaya ulaştığı bir
çağda, işlerine gelmiyor… İyi bir eleştirmenin yaklaşımları yerine,
büyütülmüş sözler istiyorlar onlar.
Durum ortada.
Öyle ki, büyük bir pasta var ve bu pastadan pay alma telaşı popüler
yazarların gözlerini kör etmiş durumda. İyi edebiyat var halbuki! Popüler
yazarların arasında da iyi edebiyat mevcut. Ama eleştirinin önemsenmemesi can
yakıyor.
Nasıl yakmasın...
Nasıl yakmasın...
Semih Gümüş’ün bir saptaması:
“(…) yeni bir yayınevi de yazardan yeni kitap bekliyor. Yeni kitap
yetiştirilsin ki, yayıncı da para kazansın. Yazar kendisi için yazmayı
sürdürürken araya bir de umarsızlık edemeyeceği yayınevi girmiştir. Kitabını
bir yılda tamamlamayı tasarlamışken yayıncının ısrarları karşısında acele
ettiğini görür de görmezden gelir.”
Hemen birkaç paragraf sonra bağlıyor düğümünü Semih Gümüş: “Şimdi kimin çok
ünlü, çok satan, çok saldırgan yazarlar için yazılacak bir dizi eleştiri,
değerlendirme, çözümleme yazısını okuyacak inceliği kalmıştır ki?”
Çağımızda birkaç ayda yazılmış
romanlar piyasada yerlerini alırken, bir eleştirmenin yıllara yayılan çalışmaları
kaybolup-yitip gidiyor. Eleştirmenin bir kitap çıkarması yılları bulurken,
günümüz romancısı her altı ay, bilemedin bir yılda kitap yayımlatabiliyor.
Hazin.
Bu, eleştirinin (en azından içinde bulunduğumuz çağda) hak ettiği ölçüde
okunmamasını beraberinde getiriyor. Fakat eleştirinin bir çıkış noktası mutlaka
var: Tarihe kayıt düşmek adına mühürleniyor!
İşte burada bir umut söz konusu. İleri bir tarihte o mühürler açılacak,
eleştiri okunacak. Ama eleştirmen yaşadığı çağda anlaşılmak istiyor.
Haksız mı?
Not: Edebiyat Burada'da yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder