5 Mayıs 2023 Cuma

ASPA-HANA ya da Ey Sıkıntı! Şiddetlen, Nasıl Olsa Biteceksin!*


Anneannem Sevim Zakoğlu için…

Her çocuk gibi ben de, çocukluğumda bazı menkıbeler, masallar dinlemiştim büyüklerimden. Fakat bunların farkındalığına varmam çok geç oldu. Örneğin, anneannemin çocukluğumda bana anlattığı birçok menkıbeden biri de şuydu: Hz. Muhammed, namaz kıldığı bir vakit, bir kedinin önünden geçtiğini görür ve namazını bozar. Kediye sevgisini verir.  Seccadesinin üzerinde oturup, eliyle kediyi okşar… Ya da, buna yakın bir anlatıydı.

Kedilerin boynuna doğru akan iz, anneannemin deyişiyle; Hz. Muhammed’in parmak izleriymiş. Bu menkıbeler insanlar arasında birçok şekilde anlatıla gelmiş.

Feyza Zaim’in şiirmasalı “Aspa-Hana”yı ilk okuduğumda şu satırın altını çizmişim:“atalarımın ruhları tarafından/kabileme bir masalcı olarak gönderildim”

İşte o anda masallarla büyüdüğümü hissetmiş (fark etmiş), hatırlamış olmalıyım ki, “masalşiir” yazma gibi bir hevese kapıldım… O yıllara kadar hiç ilgi duymadığım bir türe yönelmiş oldum.

Geçenlerde tekrar okudum Aspa-Hana’yı.  Aspa-Hana, bize uzak değil. Ağır bir dili, girift bir kurgusu olsa da, göndermeleri anlaşılır… Doğal olarak, edebiyat şiir ile masalı birleştiriyorsa bir yerde, bazı değerlendirmeler de öznel kalabiliyor; şiirin kendine göre bir dinamiği, masalın da bir öğretisi olabiliyor bu anlamda…  Her okura da farklı seslenişlerde bulunabiliyor şiirsel masallar.  Bu noktada biz, Şair Alova’nın kitap için yazdığı şu yorumdan bakalım öyleyse, derinlemesine girelim şiir masalın içine:

“İster Maya, İster Hatti, ister Gitano, ister Mohikan olsun, insanın doğasına yabancılaşmadığı, suyla, ateşle, rüzgârla kardeş olduğu: ‘O yalansız duru ilk/’Yitik Evren’e” demiş şair.

Feyza Zaim’in şiir masalı, o yitik, ilk; duru insanlığa bir çağrı: Geriye bir dönüş. Bir soru:

Kozmosta insanın, yalansız; duru zamanları var mıdır; yoksa, bu yitik evrenin ta kendisi midir insanoğlu ?!

İşte tam da burada bir umutla şu dizelerin altını çizmişim:

“Babam hep ellerini kanatmıştı/Ellerinin kanını/taşa, ağaca, demire katmış/kendine yeni eller yaratmıştı./Taştan, demirden, ağaçtan eller…/Keskin, ağır, ince, güçlü eller…”

Hayat, üzerine gidilirse ürker mi, acaba, korkup kaçar mı? Kavgalar, dövüşler, zulümler, soykırımlar sona ererse, yeni eller çıkagelmezler mi, taştan, demirden, ağaçtan eller…

Bir umut elbet bu söylediklerim: Masallarda, şiirlerde yazılıp çizilenler de biraz böyle.

Peki, bir an da olsa bizi “barış”a davet etmezler mi:Bir an da olsa, alıp götürmezler mi, öte diyarlara? Bir an savaşmaktan durup, düşünmeye değmez mi bunun üzerine?

Anneannemin çocukluğumda anlattığı o menkıbe gibi, bir an da olsa şefkatli ellerimizi birbirimize uzatmaya değmez mi?

Zemin sözcüğü önemli burada!

Hepimiz, bütün insanlık, (hatta tüm canlılar) aynı “zemin” üzerinde yaşamaktayız. İnsan bunu fark etmemekte ısrarlı. İşte Aspa-Hana bu yaşadığımız “Zemin”in masalı.

Açıkçası, çocukluğumda dinlediğim masalları, menkıbeleri çok sonraları fark ettiğim gibi, Feyza Zaim’in Aspa-Hana’sının göndermesini de, bu ikinci okumamda fark ettim: Kitapta her sayfadaki, o güzel, eskil resimleri çizen Serap Çota’yı da anmadan geçmeyelim.

Aspa-Hana bize “eskil” bir söylenceden sesleniyor: “Sonra, unuttum her birini./Hepsini bir bir/Aspa-Hana’da hatırladım./Aspa-Hana, kulağıma hiçliğin sırrını fısıldadığında hatırladım. “Tüm seslerin kopup geldiği sessizlik. Tüm seslerin kopup geldiği hiçlik” diye fısıldadı, Aspa-Hana kulağıma, “anam Kapa-Maya.”O yaratıcı, o yoktan var edici rahmin sırrına yeniden erdim./Ve o sırrı kadınımın, Kapa-Maya’nın kulağına fısıldayıverdim.”

Şâirin, Alova’nın seslendiği gibi; biz de seslenelim, o yalansız; duru, ilk; ‘Yitik Evren’e.

Şimdi hatırla:

“Ey sıkıntı, şiddetlen, nasıl olsa biteceksin !”

Alıntı: Hadisi Şerif/Müsned-i Şihâb *

Not: Bu yazım, Edebiyat Burada adlı kültür-sanat ve edebiyat sitesinde yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder