I
Ev'i tek mesken tutuyorum son yıllarda. Neredeyse on
yıldır oda çağırıyor beni. İlkgençlikte kalabalık ve gürültülü İstanbul
kentinde o kadar gezmişliğim var ki, şimdi ağır ağır sakinliği çağırıyor
bedenim. Kafeler, barlar, tiyatrolar, baleler, konserler, açıkhavada canlı
müzikler, şiir festivalleri, edebiyat matineleri, kütüphaneler vesaire. Şimdi
daha çok dışarıyı kendi odamdan tanımlamaya çalışıyorum. Bu tanım çabasında
bana en çok yardımcı olan nesne ise Kitap. Evet, neredeyse on yıldır bu nesne
üzerinden tanımlıyorum dışarıyı. Yalnızlığın başka başka halleri vardır.
Benimkisi kalabalık bir yalnızlık: Konular, düşünceler, yazılar, roman
karakterleri, şiirler vesaire.
II
Kitaplar
üzerinden tanımlıyorum, dedim ya. Bir örnek: Sokağa çıkıp bir kahvehanede
oturacağıma, Enis Batur'un nefis Osmanlı'dan Cumhuriyet'e kahvehaneleri anlatan
denemeleriyle haşır-neşir oluyorum. Bir resim sergisini gezmek yerine, Selim
İleri'nin o nefis romanı Yaşarken ve Ölürken'nin giriş bölümünü tekrar
okuyorum. Bazen de okumama gerek kalmadan hayal ediyorum o resimromanı.
Estetiği böyle tecrübe ediyorum. Evet, daha çok ev!
III
Dostlarla da
buluşma yerim ev oluyor nicedir. Durumumu kabul eden nice arkadaşım da, benimle
bir kafeye gidip kahve içmek yerine, evime kadar gelip, benim kendi elimden
pişirdiğim eviş kahveyi içiyorlar. Bu durum bana oldukça konforlu geliyor.
Bütün zevklerim ev halinde bütünleniyorlar.
IV
Evde nasıl
oyalanıyorum? Bir mottom var: Doğan Hızlan'ın bir denemesinden (ç)alarak
söyleyeyim: "İyi bir kitap, güzel bir müzik, nefis bir yemek. Sokağı
bahçeyi aramam."diyor DH. Evet, ben de DH gibi sokağı bahçeyi aramıyorum.
Yeter ki bu üç şey gerçekleşsin.
Bir de şu
nefis şiir beni hayli iyi tanımlamış, Enis Batur'dan okuyorum:
KARAR
Yalnız ömek
istiyorum", diyordu,
ardında bıraktığı mektupta. Sanki
yalnız yaşamamış gibi. Ufak bir odası
olurdu taşınılan her evde, kapanırdı
dört duvar arasına saatlarca.Çıkıp
karıştığında ortak düzene, dertop bir
kirpi, kerpetenle söküp almak gerekirdi
kelimelerini. Artık yeni odalar bekliyor
onu, diye geçiriyor içinden ötekisi: Sinsi
bir koridora kapısı açılan beyaz duvarlı
hücresinde, kimya ve ışın, kusmak için
gideceği karanlık bir banyo, arasıra
ateşini yoklamaya gelecek nobran yüzlü
bir hemşire, geceleri çökecek derin
kanlı sessizliği bakalım sevecek mi.
V
Öte taraftan
yaşamıyor da, yazıyor-okuyor, dinliyor ve yemek yiyorum sanki. Yaşamak başka
bir şey...Çok başka bir şey 'normal' insanlar için. Yaşamak tanımı çıldırtıyor
beni. Ben yaşamıyorum ki, okuyor-yazıyorum... Ve yaşamamaktan da memnunum.
Yalnızlıksa yalnızlık, yaşamamaksa yaşamamak...Ben böyleyim, ne yapayım...
Not: Kıvılcım Denemeler'den.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder