Sevgili Selim ağbiye bir mektup yazmıştım. Çok mektup yazdım da, bu başka. Öyle çok dışarı çıkan biri değilim. Edebiyatçıların onunla meyhanelerde falan buluştuklarını okuyup, kıskanırdım onları hep. Bir gün aynı masada rakı içmişliğimiz vardı; ama o masalar bana göre değildi galiba. Bir ara, bir mektup yazdım ona işte. Onunla ne zaman karşılaşsam, meyhanede, kitap fuarında, panelde, imzada, çay bahçesinde, pastanede(genelde Gezi pastanesi olurdu), dilim-damağım kurur, ona söylemek istediklerimi unutur, dilim tutulurdu. Mektupla daha güzel ifade ediyordum söylemek istediklerimi. Neyse. Gönderdiğim mektup bana geri döndü. İlk defa bir mektubum bana geri dönmüştü. Mektup hiç açılmamıştı. Mektupta bahsettiklerim hep edebiyattı, yazarlardı, Selim İleri'nin kitaplarıydı, o dönem yazdığım hikâyelerdi, inceliklerdi falan. Başka bir mektuptu yani. Ötekilerden farklıydı. Yazdıklarımı anlatmıştım ona. Uzun hikaye işte anlatması... O sıra, Selim Ağbi'yi hastaneye kaldırdılar. Ben de mektubumla başbaşa kaldım. Bütün iletişimim kopmuştu. Okuyamadı mektubumu. Değerli Seçkin Zengin Yazarıma Mektuplar adlı bir kitap hazırlıyordu. İşte o mektup, bu kitapta yayımlandı.
Sevgili Selim Ağbi, şimdi ben bu mektubu ne yapacağım?!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder