17 Şubat 2025 Pazartesi

Yazarıma Mektuplar

 


Sevgili Selim ağbiye bir mektup yazmıştım. Çok mektup yazdım da, bu başka. Öyle çok dışarı çıkan biri değilim. Edebiyatçıların onunla meyhanelerde falan buluştuklarını okuyup, kıskanırdım onları hep. Bir gün aynı masada rakı içmişliğimiz vardı; ama o masalar bana göre değildi galiba. Bir ara, bir mektup yazdım ona işte. Onunla ne zaman karşılaşsam, meyhanede, kitap fuarında, panelde, imzada, çay bahçesinde, pastanede(genelde Gezi pastanesi olurdu), dilim-damağım kurur, ona söylemek istediklerimi unutur, dilim tutulurdu. Mektupla daha güzel ifade ediyordum söylemek istediklerimi. Neyse. Gönderdiğim mektup bana geri döndü. İlk defa bir mektubum bana geri dönmüştü. Mektup hiç açılmamıştı. Mektupta bahsettiklerim hep edebiyattı, yazarlardı, Selim İleri'nin kitaplarıydı, o dönem yazdığım hikâyelerdi, inceliklerdi falan. Başka bir mektuptu yani. Ötekilerden farklıydı. Yazdıklarımı anlatmıştım ona. Uzun hikaye işte anlatması... O sıra, Selim Ağbi'yi hastaneye kaldırdılar. Ben de mektubumla başbaşa kaldım. Bütün iletişimim kopmuştu. Okuyamadı mektubumu. Değerli Seçkin Zengin Yazarıma Mektuplar adlı bir kitap hazırlıyordu. İşte o mektup, bu kitapta yayımlandı.
Sevgili Selim Ağbi, şimdi ben bu mektubu ne yapacağım?!


1 Şubat 2025 Cumartesi

Tefrika: Edebiyat Üzerine Denemeler-Volkan Öten

 

Tefrika: Edebiyat Üzerine Denemeler, benim ilk deneme kitabım. Yıllar yılı ıssız gecelerime konuk olan yazarlar ve kitapları üzerine düşündüğüm yazılar toplamı. Yer yer bir düşünceden yola çıkarak yazdığım yazılar. Yer yer bir anı parçasından uç veren düşünceler. Yer yer de Türk ve dünya edebiyatına iz bırakan kimi edebiyat kişilerini yorumladığım birtakım harfler işte!
Çıktı!
Mutlu ve huzurluyum.
Üzerimden yılların yorgunluğu kalktı sanki. Tuhaf bir his.
Yayımcının notu:
Tefrika: Edebiyat Üzerine Denemeler, modern Türk edebiyatının önemli isimlerini ve eserlerini mercek altına alan, derinlikli ve titiz bir çalışma. Volkan Öten, Alberto Manguel’den Selim İleri’ye, Enis Batur’dan Virginia Woolf’a uzanan geniş bir yelpazede edebiyatın farklı yönlerini inceliyor.
Yazarın kişisel okuma deneyimlerinden yola çıkarak oluşturduğu bu denemeler, bir yandan edebiyat tarihimizin önemli eserlerini yeniden değerlendirirken, diğer yandan okuma eylemi üzerine düşündürüyor. Kitap eleştirisi, roman incelemesi ve kişisel deneme türlerini ustaca harmanlayan bu çalışma, edebiyat meraklıları için zengin bir kaynak niteliğinde.
Tefrika, isminin hakkını vererek parça parça ilerleyen ama bütünlüklü bir edebiyat panoraması sunuyor. Öten’in samimi üslubu ve detaylı gözlemleri, okuru adeta bir edebiyat yolculuğuna çıkarıyor. Bu yolculukta klasikleşmiş eserlere taze bir gözle bakma fırsatı bulurken, güncel edebiyat meseleleri üzerine de düşünme imkanı yakalıyoruz.
Edebiyat tutkunları, eleştirmenler ve okurlar için değerli bir başvuru kaynağı olan bu kitap, Türk ve dünya edebiyatının önemli eserlerine dair özgün yaklaşımlar sunuyor.

11 Ocak 2025 Cumartesi

Yirmi sene sonra

 


Yıl 2005.

Attilâ İlhan’ın vefatından birkaç ay önce.

Beyoğlu’na çıkmışız arkadaşlarla. Yürüyoruz.

Sağlı sollu dükkânlar. 

Işıltılı!

Beyoğlu’nun insanı çeken en has özelliği, sanıyorum, her dükkândan farklı bir müziğin yükselmesi. Her adımda başka bir duygu hâli.  

Sırt çantam yanımda, her zaman olduğu gibi. 

Üstadın-üstad ünvanı en çok o’na yakışmaz mıydı?- Kimi Sevsem Sensin adlı şiir kitabı. Çantama atmışım. 

O gün, akşam, kız arkadaşımla da buluşacağız. 

Hemen aynı günün öğleni, kız arkadaşıma Attilâ İlhanvari bir şiir yazmışım. Mesajlamışım hemen.

Arkadaşlarla Beyoğlu’nda yürürken, karşıda, elinde çantası, başında kasketi ile o kısa boylu dev şair geliyordu. Demiştim ya, çantamda Kimi Sevsem Sensin.

Biraz utangaç ruhluyumdur. Geçiştik büyük şairle. Selamlaşmadan.

O yıllarda, ne kadar Attilâ İlhan kitabı varsa yayımlanmış, edinmişim. Art arda romanlar çıkagelmiş, okumuşum. Hatmetmişim tabir yerindeyse. Sonra düşünce yazıları. Hiç kaçırmamışım.

Aynı dünya görüşünü taşımıyor olabilirsiniz Attilâ İlhan’la;  ama şimdilerde olmayan bir şey vardı onda: Yazar ahlakı! Bu ahlak tutarlılıktı; yaşantısıyla düşüncelerinin tutarlılığı.

Birdenbire, bir hışımla geri dönüşüm. Yanında bitişim o büyük şairin.

” Yanımda sizin kitabınız var,” dedim üstada, “Benim için imzalar mısınız?”

Hiç geri çevirmedi. Elbette, dedi.

Hemen yanıma gelen arkadaşımın elinde fotoğraf makinesi var. Bizi fotoğraflamak istedi.  Ben izin vermedim. Rahatsızlık vermek istemedim. 

Ayrıldık.

Yirmi beş yaşımdayım o yıl. Bir ömür yetmez anlatmaya.

Birkaç ay sonra vefat haberi.

O gün, Attilâ İlhan’ı ilk ve son görüşüm oldu.

Vefatında AKM’deki düzenlenen vedaya katılmıştım. Hiç unutmuyorum, etkinlik sonrası Nişantaşı’na kadar yürüdük kortejle. Bu kortej, Attilâ İlhan’a son vedasını yapmak isteyenlerdi. Hiç alkış olmadı. Üstadın vasiyetine yakışır bir kortejdi.

Elimizde, “Parola: Vatan! İşareti: Namus!” dövizleri.

Aradan yirmi sene geçti. Yirmi sene sonra bir başka yazar, Selim İleri.

2002’de Cumartesi Yalnızlığı geçti elime. Aynı gece soluksuz… Sonra diğer öykü kitapları çıkageldi. Romanlar. Denemeler. İstanbul yazıları.

Bu iki yazar kadar toplumda etki yaratmış kişileri uğurladı mı AKM bugüne kadar?

Bana öyle geliyor ki, bu derece “etki yaratmış” iki yazar görmedi Türkiye.

Bunu aşırı duygulu bir bakış açısıyla yazmıyorum.

Attila İlhan kadar eserinin topluma nüfus eden bir başka sanatçı var mıydı?

Selim İleri kadar eseriyle toplumu dönüştüren bir başka sanatçı aklınıza geliyor mu?

Sorular sorular.

Bir başka konu: Selim İleri ve nostalji! Kabul! Gelgelelim, Selim İleri’yi başka görüngülerden de bir konuma oturtmak gerekmez mi artık?! Örnekse, aşırı “katı ahlakçılığa” ve de “faşizme” karşı eserinin tutumunu bugün büyük bir tutarlılıkla kim yazacak?

Sanat en başta etki yaratmaktır, bunu aklımızda tutalım. Bu iki yazarımız kadar etki yaratan az sayıda sanatçı var memlekette. 

Hak ettikleri ölçüde değerlerini bilmeliyiz.


11 Ocak 2025