25 Mayıs 2020 Pazartesi

Tefrika 2020/7


4 Mayıs

Gece yirmi iki otuzdan sabah beşe kadar dilediğimce kahve içerek yazı yazmayı çok seviyorum. Sabah ya da öğlen uykudan kalkarsam şayet, evin sorunları ve gürültüsü ritmimi bozuyor. Bu yüzden çok uyuyorum. Öğleden sonrayı geçiyor uyanmam. Sabah on’da uykudan kalktığım zamanlarda kısa bir market yürüyüşünden sonra eve gelip-zaten geceden uykusuz oluyorum- kafayı vurup akşamüstüne kadar uyuyorum. Akşam ya da akşamüstü uyanıp hafif bir yemek yiyorum. Ve işte yazı maratonum başlıyor. Bazen akşam on dokuzdan gecenin birine kadar -kısa mola aralıklarıyla- bir kitaba gömüldüğüm de oluyor. Bazen de gecenin bir vakti kendimi İstanbul sokaklarına bırakıyorum. Bir çöp tenekesinin içinden birkaç kedi miyavlıyor, bir köpek çetesi beni takip ediyor. Sabaha kadar açık olan bir büfeden sosisli sandviç alıyor, gecenin sularına kendimi bırakıyorum. Gündüzleri hayat çok sorunlu ve dertli olduğundan geceleri yaşamayı tercih ediyorum. Sorumsuzca geceleri gezmek eve gelip sabahın ilk ışıklarına değin bir kitap okumak beni mutlu kılıyor.

5 Mayıs

Her geçen gün kendime yeni sorumluluklar yüklüyorum. İngilizce ve İtalyancanın yanında Arapça ve Osmanlı Türkçesi öğreniyorum şu sıralar. Yirmi dört saatimi iyi organize etmek durumundayım. Her yapmış olduğum etkinliğe yeterli zamanı ayırabilirsem, iyi olacak. Günde on saat çalışmamı on iki saate çıkarmalı belki. Ama şu da aklımdan çıkmıyor hiç: “İnsan yaptığı bir işe ne ölçüde zaman ayırmalı?” sorusu yerine, “ne ölçüde verimli bir zaman ayırabiliyor?”, sorusunu kendime soruyorum.
Başarı da böyle geliyor galiba.

6 Mayıs

Koyu bir Türk kahvesi hazırladım ve yazının başına oturdum. Bugün çok verimsiz bir gündü. Öğlene kadar uyukladım. Öğlen annem aradı. Öteberi almış. Karantina devam ediyor. Yardım etmek için evden çıktım.

7 Mayıs

Arapça çok zengin bir dil. Öğrendikçe yeni kurallar dayatıyor insana. Bir taraftan da çok zevkli. Öğrenirken çok haz alıyorum. Hoş, son yıllar öğrendiğim bütün diller bana büyük bir haz veriyor.

9 Mayıs

Oytun Erbaş’ı dinliyordum. Mutluluğun sırları hakkında konuşuyordu. Arzunun ve disiplinin önemini maddeler halinde sıraladı. Çok yararlı oldu benim için. Uzun yıllar bu konu üzerine kafa yormuş ve başarısız olmuş biri olarak, başarının, mutluluğun anlarda saklı olduğunu tecrübe etmişimdir.

11 Mayıs

Bir işe başlayamamak beni inanılmaz deli ediyor. Bu zaman zaman oluyor bana. Şu karantina günlerinde kendimi sokaklara, caddelere vermek istiyorum ama olmuyor. Arapça mı çalışayım, İtalyanca mı okuyayım, Eski Türkçe mi yazmalıyım ya da İngilizce kelime mi öğrenmeliyim veya roman mı  okumalıyım yoksa yazı mı yazmalıyım… Bir kararsızlık, tutarsızlık hâli. Bazen oluyor işte böylesi şeyler. Ve ben de en kötü karar, kararsızlıktan iyidir diyerek bir şiir kitabı okuyorum.

15 Mayıs

Eski bir anım:

Yıl 2005. Sevgilime, Attila İlhan uslûbunda şiirler yazıyorum. Aşk şiirleri. Beyoğlu'nda arkadaş kalabalığıyla yürüyoruz. Karşıdan elinde çantasıyla Attila İlhan geliyor. Sırt çantamda Kimi Sevsem Sensin. Üstad Attila İlhan'ı gördünüz mü, diye bağırıyorum. Geçişiyoruz. Ani bir kararla sırt çantamdan kitabı çıkarıyorum. Merhabalaşıyoruz büyük şairle. Öyle çok yok, biliyorum böyle büyük şairlerden. Yanımdaki arkadaşımın fotoğraf makinesi var yanında. Ben izin vermiyorum fotoğrafımızın çekilmesini. Rahatsızlık vermekten korkuyorum. Usulça imzalıyor Attila İlhan kitabı... Birkaç ay sonra kaybediyoruz Kaptan'ı. Ablam veriyor bana haberi. Gözümden dökülen yaşlar. Engel olamıyorum. Ölümüne ağladığım son şairdi kendisi.

17 Mayıs 

İdefix’ten dokuz adet kitap siparişi verdim. Leyla Erbiller ve Onur Caymazlar. Son zamanlarda buhranlı geçiyor günler. Eve kapalı. Daha çok okumaya başladım. Bir yandan da sürekli yazıyorum. Bazı projeler, şiirler, metinler, öykücükler vesaire. Yazdıkça çoğalıyor okuyacaklarım, okudukça çoğalıyor yazacaklarım. Bir geç kalan olarak önümü hâlâ göremiyorum.

21 Mayıs 

Değerli dostum Orçun Üçer’e yazdığım bir mesaj:

Orçuncuğum, dün gece Leyla Erbil'in Zihin Kuşları'na başlamıştım ya... Hemen girişte Selahattin Hilâv'ın bir yazısı vardı. Yazıyı okuduktan sonra birden bire bu yönde kitaplar okumalıyım, dedim ve hemen kitaplıkta bir gezintiye çıktım. Selahattin Hilav, psikoloji ve felsefe bağlamında (Marx-Freud Heidegger vesaire) Leyla Erbil edebiyatına sokulmuş o yazıda. Dün gece, Dr. Turhan Yörükân'ın Alfred Adler'ini çektim kitaplıktan. Bireysel psikoloji ve sosyal roller ve kişilik meseleleri falan. Seninle konuştuğumuz konulara da denk düştü okuduklarım. Bir giriş oldu benim için. Bu saate kadar okuyup-bitirdim kitabı. Çok güzel bir deneyimdi. Fakat şunu fark ettim: Beş benzemez kitap okuyorum genelde ben. Sonra da okuduklarımı unutuyorum. Belleğim de çok zayıf zaten. Bilgiler bir girdaba kapılıyorlar âdeta! Ama şimdi alanlarımı daha da daraltarak okumalar yapacağım.(Şu dikkatimi çekti kitapta: Adler insanı, Freud'un(Bilinçaltı) aksine, "sosyal" yönüyle ele alıyor.

24 Mayıs 

Alberto Manguel’in bir kitabını bitirirken beş maddede aklıma düşenler:


1
Alberto Manguel’i ilkin Versus Yayınlarından çıkan İlyada Odesseia’sıyla tanıdım. Kitap kapağı eflatundu. Bu rengi sevdiğim için mi almıştım, çıkaramıyorum. Eve geldim ve hemen okumaya başlamıştım kitabı. Bundan belki altı-yedi yıl oluyor. Çok etkilendiğimi söylemeliyim: Hristiyan Homeros, İslam’da Homeros, şiirde Homeros vesaire. Homeros’a çok değişik görüngülerden yaklaşıyordu Manguel. İlgimi bir hayli çekmiş olmalı ki, altını çize çize okumuşum.

2
İkinci olarak, Manguel, Enis Batur okumalarımda sık sık karşıma çıkmıştı. Onun okuma tutkunu olduğunu zaman zaman yazılarında söz ediyordu Batur. “Okurikizim”, diyordu onun için. Bu söz beni çok etkilemişti. Hemen Okuma Günlüğü’nü edindim. Soluksuz okudum. Manguel, Okuma Günlüğü’nde, on iki kitabı değerlendiriyordu. Burada dikkatimi çeken, her aya bir kitap okumuş yazar! Başka kitaplar okumamış mı? Okumuş olmalı. Gelgelelim, on oylumlu kitap yazısıyla çıkmıştı karşıma bu kitapta Manguel. İlginç bir deneyimdi benim için. Bir de tanıtım yazısı yazmıştım Okuma Günlüğü hakkında.
3
Bir diğer elime düşen kitap Geceleyin Kütüphane (YKY) oldu sonra. Orasından burasından, ortasından başından okuduğum bu kitaba da şimdilerde baştan sona kat ederek okudum. Kütüphane imgesi hemen her haliyle verilmişti okura: Mit olarak, düzen olarak, mekân olarak, güç olarak, gölge olarak, şekil olarak, rastlantı olarak, işlik olarak, zihin olarak, ada olarak, sağkalma olarak, unutuş olarak, düş gücü olarak, kimlik olarak, yuva olarak kütüphane. Kitaptaki deneme başlıkları iştah açıcıydı.
4
Alberto Manguel’le yıllar önce İstanbul Kitap Fuar’ında tanıştım. Kısa bir sohbetimiz oldu. Homeros üzerine konuşmuştuk. Bana kitaplarını imzaladı. Sonraki yıllar başka kitaplarıyla da tanıştım. Birçoğunu okudum, birçoğu da okunmayı bekliyor.
 5
Enis Batur’un sözü beni de karşılıyor galiba: Okurikizim Manguel!

25 Mayıs 

Birkaç gün önce bir şiir uç verdi kalemime: ”Dünyanın bütün saatlerinde bir şey var bir şey/Turgut Uyar’ın Büyük Saat'i dâhil bir şey”





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder