İlkyaz
geldi. Yaz yakın. Son kış hâlâ direnmekte. Yağmurlar başımızda.
Evden çıktım. Selim İleri’nin değer görüldüğü Aydın Doğan Öykü Ödülü için Hilton’a gidiyorum. Yağmur ıslatıyor. Sağanak halinde. Çift katlı otobüse atladım. Şişli otobüsü…
Sonra Mecidiyeköy’den tramvaya bindim. Merakla ilerliyor tramvay… Yok, tramvay değil, metro! Her şey değişiyor. Metrodayım. Dan dan sesleri işitmiyorum. Taksim son durak. Beni ne bekliyor? Yürüyorum. Yağmur ıslatıyor. Uzakta ışıltılarıyla lüks bir hotel. Hilton. Kapısına yaklaştıkça fark ediyorum ciddiyetini ödülün. İçeri adımımı atıyorum. Kitabını okuduğum çoğu yazar içerideler. Bir geçit töreni âdeta.
Gramafon
Hâlâ Çalıyor. Balo salonuna girer girmez bu roman aklıma düşüyor. Herkes, evet
herkes orada… Geçmiş günlerdeki o romanların kahramanları, ellerinde
kadehleriyle beni karşılıyorlar sanki.
Flaşlar
patlıyor birden. Hemen önündeyim kameraların. Neler oluyor, dememe kalmadan,
aydınlanıyor ortalık: Türkan Şoray. Evet, yanlış görmedim… Bana doğru yürüyor.
Sonra Mario Levi. İçlenerek okuduğum o hikâye kitabı: Bir Şehre Gidememek.
Türkan
Şoray’ın gelmesine belki on dakika kala Selim İleri’yi görüyorum. Orada. Elinde
şarap kadehi. Kırmızı şarap içiyor. Ben de gidip beyaz şarap alıyorum. Mavi
Kanatlarınla Yalnız Benim Olsaydın romanı… Mavi Kelebek Tangosu çalıyor
rüyalarımda.
Birdenbire
başka bir müzikle ayılıyorum. Kırık Bir Aşk Hikâyesi’nin, o meşhur Selim İleri
senaryosu olan filmin müziği. Bu defa gerçekten çalıyor. Cahit Berkay’ın
incelikli tınıları.
Selim İleri
ön sırada yerini almak üzere. Bir dakika önce aynı kül tablasına söndürüyoruz sigaralarımızı. Ayrılıyoruz sonra. Bir ömür yetmez anlatmaya.
Program
başlıyor. Ah, Handan Sarp. Yarın Yapayalnız romanı. Sahnede Asude Karayavuz.
Selim İleri romanlarındaki gibi bir hava soluyorum. Tam ona yakışır şekilde.
Romanı düşündükçe daha bir işliyor içime arya. Selim İleri için toplanmışlar.
Sinemacılar, tiyatrocular, sopranolar, gazeteciler, edebiyatçılar...
tarihsiz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder