Engin Geçtan’ı (psikiyatri profesörü-psikiyatrist yazar ve
romancı) çok geç tanıdım, ona hayıflanıyorum. 1975-1990 yılları arasında meslek
dışı okuyucular tarafından ilgiyle karşılanan kitaplar yazmış. Bu kitaplar,
farklı yayınevlerinden de şimdiye dek baskılar yapmış. “Yeni okuru” olarak
söylüyorum: Yirmili yaşlarımda tanımış olmayı isterdim hâlbuki. Yaşı daha büyük
olan okurları Geçtan’ı o dönemlerde okudu, ben 2000’lerden bu yana ancak
buluşuyorum kitaplarıyla. Meslek dışı dediğim, romanları da var yazarın. Neyse
ki Metis, Geçtan’ın kitaplarını bir külliyat olarak basıyormuş.
İnsan Olmak (Metis Yay.)Son zamanlarda masama düşen iyi kitaplardan. Çok
sevdim. Dayanamayıp kitabı bitirmeden üç-beş kelâm da etmişim not defterime. Kiitap
kenarlarına da notlar almışım… Bir kenar notunda örneğin kısaca kitabı
tanıtmaya çalışmışım: Akademik soğukluktan uzak, edebî lezzeti olan, şaşırtıcı
saptamaların olduğu güçlü bir kitap İnsan Olmak. Genel okuyucuya hitap ediyor.
Kendimizi ve çevremizi anlamaya çağırıyor. İnsan’ı deşiyor, her anlamıyla! İlkin,
böyle yorumlamışım.
Bir haftadır masamda İnsan Olmak,
deştikçe deşiyorum kitabı. Bir taraftan kendimi tanırken, farklı olanla da
empati kuruyorum. Kurmaya çalışıyorum. Kendimizi tanımanın büyütülecek bir konu
olduğunu bir kez daha haykırıyorum. Hem de şimdi çok daha fazla: Kitabın gücü!
Evet, birçok anlamıyla deşmişim kitabı: Klâsik depresyon kitapları gibi
de okumak mümkün hiç kuşkusuz. İnsan Olmak’ı, aşırı genelleme, kişileştirme,
siyah ya da beyaz (ya hep ya hiç) tarzı düşünceler, felaket haline getirme,
olumluyu değiştirme gibi çeşitlendirebileceğimiz birtakım depresyona ait kavramlarla
da yakınlık kurarak okuyabiliriz elbette ama depresyon kitaplarından ayrılan en
büyük özelliği insanlık tarihini de -yer yer de olsa- tartışmaya açması. Bunu
önemli buldum.
İlginç örneklerle bir köprü kuruyor yazar: “Samimiyetsizlik ilkel
toplumların bilmediği bir davranış biçimidir. Örneğin, eskiden Hotantolar’da (Afrika’da
yaşayan bir kabile. Sanıyorum günümüzde de soyları devam ediyor) “rüşvet” ve
“ihanet” yoktu.” diyor. Eski dünya ile yenidünya arasındaki farka parmak
basıyor burada Engin Geçtan. Bu farkta, sözü insanlığımızı “aramalıyız”a mı
getiriyor acaba profesör?
Hiç kuşkusuz insan olmak, Hotantolar için de zordu ve zor! İnsanı insandan
ayırabilir miyiz hiç? Biz de artık geri dönemeyiz; zaaflarımızla
yaşayacağız. Ama kendimizi iyi tanırsak, acılarımıza neden bir son vermeyelim? Her
bireyimizin aynaya utanmadan bakabileceği bir dünya mümkün aslında. Bu anlamda
normalliğin ölçütü nedir, ne değildir, sorusu da mühim. İnsanlığın zor
dönemlerden geçtiğini söyleriz ya hep; eski dönemler, kolay dönemler miydi,
sorusu takılıyor kafama. Sonuçta "normalleşme" sürecine ihtiyacı
olduğu bir gerçek dünyamızın. O zaman belki aynalara, “samimiyetle” bakabilme
cesaretini bulabileceğiz. Biz, hepimiz…Dünya insanları olarak… Açıkçası, ben,
dünya barışının “ütopya” olmadığını da düşünüyorum bu paralellikte. Şimdilerde
dünyada büyük bir organizasyon bozukluğu mevcut.
Bu bozukluk, büyük bir oranda, birbirimizi tanımamaktan, tanıyamamaktan;
kendimizi tanı(ya)mamaktan ileri geliyor.
İşte Engin Geçtan, bu “tanıma” sürecini bebeklikten gençliğe
ordan kendini yaşamaya kadar getiriyor. Birey ve toplum sorununu böylece geniş
bir persfektiften ele alıyor.
Pavese diyor ki: "Başka bir
insan olmaya çalışmak boş bir çaba. İnsan için ilginç olan, o eski kişiliğin
yeni yaşantılara nasıl bir tepki göstereceğidir.” Engin Geçtan da insanın
karanlık geçmişiyle hesaplaşıyor İnsan Olmak’ta. Freud’un, “karamsar” saptamalarına
eleştirel bakıyor,
(tamamıyla reddetmese de), insan’a
güveniyor, okuruna da güven veriyor. Yeni bir dünyanın mümkünküğünü gösteriyor.
Normallikten söz alırken bakın ne
diyor yazar:"Normalliğin temel ölçütlerinden birisi insanın kendini iyi
hissetmesidir."
Normalleşme süreci için ilk başta buna ihtiyaç var. Özgürlük de burada
başlıyor sanki… Pavese'den gelsin tekrar: "Uçurumdan
kurtulmanın tek yolu ona bakmak, derinliğini ölçmek ve kendini o boşluğa
bıramaktır”
Bireysel ve toplumsal psikolojinin/psikolojimizin tamire ihtiyacı
olduğunu söylemem yersiz. İki kavramın (birey ve toplum) birbirini olumlu anlamda
etkilemesi önemli burada. Ama önce bireyin kendisini tanıması gerekiyor: Insan
Olmak kitabı buradan söz alıyor.
İnsan okudukça iyileşiyor!
Not: Edebiyat Burada adlı
kültür-sanat sitesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder