13 Nisan 2020 Pazartesi

Enis Batur ve Işık: Bir Okuma Denemesi


Şiir, yüce. Tarihsel arka planı, görkemli geçmişi var. İncelikli bir söz söyleme sanatı. “Söz söyleme”, diyorum… Bunu Homeros’tan anımsa: İlk uygarlar şiir yazmaz, söylerlerdi. Dışarda durum nasıl bilemiyorum ama bizde her üç kişiden beş kişi şair. Aziz Nesin haklı. Bizim toplumumuzda bir de gelenek var, hatırla: İki kardeşin isimleri bile kafiyelidir: Volkan. Neslihan. Şimdi bin türlü şair var ama şiir tek. Unutma: Bir ışık!

Kapağı açılmayan şiir kitabı, söylenmeyen şiir hep karanlık kalacak. Şairler birbirlerinin kitaplarını okudukça bu ışık amacına ulaşacak. Okuma oranının yükselmesiyle de doğru orantılı bu söylediğim galiba. Okuma var okuma var gerçi… Doğan Hızlan’ın çok sevdiğim bir sözü vardır: Yalnızca şairler birbirlerinin kitaplarını okusa, okuma oranımız bu durumda olmazdı. Biz okudukça, söylenenleri dinledikçe ışık düşüreceğiz.

Işık, evet. Birden fazla şiir biliyorum, diyor Enis Batur: George Braque’ın, “resmin ışığı nereden geliyor?” sorusuna verdiği yanıtını karşılamaya çıkan. Anekdot Malraux’dan geliyor, yineliyorum: Bir seferinde sormuş ressama hani: ”Peki, ya bu resminizin ışığı nereden geliyor?” Braque’ın yanıtı delici:”O resmin mi?” diyor:”O resmin ışığı başka bir resimden geliyor.”

Öyleyse hiç kasılmaya gerek yok. Yeryüzünde söylenmemişi, şayet öyle bir şey mümkünse, günümüze ve geleceğe ışık düşürecek şekilde söylemek biraz da yetenek işi; bunu kabul edelim. O yetenek de herkese eşit dağıtılmıyor; iyi ki! Bir de şu var tabii: Yetenek bir sıkımlıktır. Bileylemek gerekir. Düşünsene, bir piyanist Fazıl Say’ı bir ressam Mehmet Güleryüz’ü yalnızca yetenek ile açıklayabilir misin? Enis Batur, iki ayrı uçtan söz alıyordu Işık’ta: “İlk uçtakiler için “esin” ve “peri” geçerli olmuştu, ikinci uçtakiler için ise “yetenek” ve “çalışma”. İlk iki kavramın ele avuca sığmazlığını ikinci kümedekilerin dengelemesiyle şiirin çıkış denklemi açıklık kazanmış olur.”

Bir de anlam krizlerimiz var. Işık düşürmeye çalışayım: Memet Fuat’ın Kemal Özer’e yazdığı mektuptan bir parça: Kemal Özer’in meşhur “Ağıt” şiirini anlam bakımından tartışmaya açıyor bu iki şair mektupta. Şairin şiirde vermek istediği ile Memed Fuat’ın anladığı arasında büyük çelişkiler, farklar vardır… Memet Fuat, o zamanlar genç bir şair olan Kemal Özer’in şiirini yanlış anlamış. Ya da kendi kendine bazı çıkarımlarda bulunmuş. Şiir, böyle farklı yorumlara açık bir edebî tür. Türler içinde de en karmaşık yapıya sahip bir disiplin.

Ayrıca, Enis Batur Işık’ta güzel çeşitlemiş: Şairin işi, en çok bestecininkini anıştırıyor. Sonra şairin işi yontucununkini anıştırıyor. Mimarınkini, matematikçininkini… Vesaire. Bestecide önce bir ses var kafasının içinde, yontucuda bir kütle var karşısında, ressamınkinde bir leke beliriyor önceden,  mimarınkinde inşa süreci... Düğüm, çözümden önemli matematikçide... Bütün bu meslek gruplarından besleniyor şiir.

Buradan Aristoteles’e uzanalım: Poetika’sında (Şiir Sanatı Üstüne) taklitten bahsediyor Aristo. Doğayı taklit. Şimdilerde ise intihale kaçmadığı sürece, her şiir esin değil midir? Esin besler şiiri. Yer yer Işık’ı oralarda aramalı.

Kapatalım. Enis Batur, “bir şiirin bırakın çevrilmesini, okunmasını bile tehlikeli bulur, ürperirim.” diyordu. “Büsbütün karanlık tek şiir, henüz yazılmamış olandır. Yazılmış her şiir ışığıyla birliktedir.” Şiiri yazanın ışığı, okuyanın alacağı kadardır.  

Şiir ışıktır.

Not: Edebiyat Burada adlı kültür-sanat sitesinde yayımlanmıştır.

30.04.2019



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder