Şiir, yüce. Tarihsel arka planı, görkemli geçmişi
var. İncelikli bir söz söyleme sanatı. “Söz söyleme”, diyorum… Bunu Homeros’tan
anımsa: İlk uygarlar şiir yazmaz, söylerlerdi. Dışarda durum nasıl bilemiyorum
ama bizde her üç kişiden beş kişi şair. Aziz Nesin haklı. Bizim toplumumuzda
bir de gelenek var, hatırla: İki kardeşin isimleri bile kafiyelidir: Volkan.
Neslihan. Şimdi bin türlü şair var ama şiir tek. Unutma: Bir ışık!
Kapağı açılmayan şiir kitabı, söylenmeyen şiir hep
karanlık kalacak. Şairler birbirlerinin kitaplarını okudukça bu ışık amacına
ulaşacak. Okuma oranının yükselmesiyle de doğru orantılı bu söylediğim galiba.
Okuma var okuma var gerçi… Doğan Hızlan’ın çok sevdiğim bir sözü vardır:
Yalnızca şairler birbirlerinin kitaplarını okusa, okuma oranımız bu durumda
olmazdı. Biz okudukça, söylenenleri dinledikçe ışık düşüreceğiz.
Işık, evet. Birden fazla şiir biliyorum, diyor Enis
Batur: George Braque’ın, “resmin ışığı nereden geliyor?” sorusuna verdiği
yanıtını karşılamaya çıkan. Anekdot Malraux’dan geliyor, yineliyorum: Bir
seferinde sormuş ressama hani: ”Peki, ya bu resminizin ışığı nereden geliyor?” Braque’ın
yanıtı delici:”O resmin mi?” diyor:”O resmin ışığı başka bir resimden geliyor.”
Öyleyse hiç kasılmaya gerek yok. Yeryüzünde söylenmemişi,
şayet öyle bir şey mümkünse, günümüze ve geleceğe ışık düşürecek şekilde
söylemek biraz da yetenek işi; bunu kabul edelim. O yetenek de herkese eşit
dağıtılmıyor; iyi ki! Bir de şu var tabii: Yetenek bir sıkımlıktır. Bileylemek
gerekir. Düşünsene, bir piyanist Fazıl Say’ı bir ressam Mehmet Güleryüz’ü yalnızca
yetenek ile açıklayabilir misin? Enis Batur, iki ayrı uçtan söz alıyordu
Işık’ta: “İlk uçtakiler için “esin” ve “peri” geçerli olmuştu, ikinci uçtakiler
için ise “yetenek” ve “çalışma”. İlk iki kavramın ele avuca sığmazlığını ikinci
kümedekilerin dengelemesiyle şiirin çıkış denklemi açıklık kazanmış olur.”
Bir de anlam krizlerimiz var. Işık düşürmeye
çalışayım: Memet Fuat’ın Kemal Özer’e yazdığı mektuptan bir parça: Kemal
Özer’in meşhur “Ağıt” şiirini anlam bakımından tartışmaya açıyor bu iki şair
mektupta. Şairin şiirde vermek istediği ile Memed Fuat’ın anladığı arasında
büyük çelişkiler, farklar vardır… Memet Fuat, o zamanlar genç bir şair olan
Kemal Özer’in şiirini yanlış anlamış. Ya da kendi kendine bazı çıkarımlarda
bulunmuş. Şiir, böyle farklı yorumlara açık bir edebî tür. Türler içinde de en
karmaşık yapıya sahip bir disiplin.
Ayrıca, Enis Batur Işık’ta güzel çeşitlemiş: Şairin
işi, en çok bestecininkini anıştırıyor. Sonra şairin işi yontucununkini
anıştırıyor. Mimarınkini, matematikçininkini… Vesaire. Bestecide önce bir ses
var kafasının içinde, yontucuda bir kütle var karşısında, ressamınkinde bir
leke beliriyor önceden, mimarınkinde
inşa süreci... Düğüm, çözümden önemli matematikçide... Bütün bu meslek gruplarından
besleniyor şiir.
Buradan
Aristoteles’e uzanalım: Poetika’sında (Şiir Sanatı Üstüne) taklitten bahsediyor
Aristo. Doğayı taklit. Şimdilerde ise intihale kaçmadığı sürece, her şiir esin
değil midir? Esin besler şiiri. Yer yer Işık’ı oralarda aramalı.
Kapatalım. Enis Batur, “bir şiirin bırakın
çevrilmesini, okunmasını bile tehlikeli bulur, ürperirim.” diyordu. “Büsbütün
karanlık tek şiir, henüz yazılmamış olandır. Yazılmış her şiir ışığıyla
birliktedir.” Şiiri yazanın ışığı, okuyanın alacağı kadardır.
Şiir ışıktır.
Not:
Edebiyat Burada adlı kültür-sanat sitesinde yayımlanmıştır.
30.04.2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder