23 Nisan 2020 Perşembe

Tefrika 2017/1

05 Şubat 

Bugün sigarayı bırakışımın birinci yılı. Kutlu olsun! Salâh Bey (Birsel) gibi, "cigara içmek değil, buz kalıpları gibi nikotin yutmak istiyorum." Şaka şaka, artık aramıyorum. Yeni bir sayfa açtım kendime. Garip bir duygusallık. Ama her şey çok güzel olacak. Oluk oluk kitaplar okuyorum. Yeni şiirler geliyor. Bazı denemeler. Anı parçaları. Hikâyeler. Tutmak zor. Döküldükçe yazıyorum; yazdıkça çoğalıyor yazacaklarım. Okudukça çoğalıyor okuyacaklarım. Okudukça yazıyorum, yazdıkça okuyorum. Böyle.

06 Şubat 

Salâh Birsel’in Yaşlılık Günlüğü’nü okuyorum. Her şeye geç kalmanın telaşıyla sayfaları bir bir geçiyorum. Ama eskisi kadar dertlenmiyorum buna. Çalışmaya inanır, disiplinli olursam, bir şeyler çıkacaktır. Ayrıca, çıkamasa ne olur ki… Ben zaten defterlerimi dolduruyorum. Bir bakıma kendim için yazıyorum. Bir sağaltı.

Yazıya oturduğum vakit metnin şiir mi, hikâye mi, roman mı olacağını kestiremiyorum. Şiir yazayım, diye oturmuyorum masaya; okumak için oturuyor, yeniden üretiyorum.

Salâh Birsel bir yerde şöyle söylüyor: Benim yaşamım çokluk yazarlıkla bağdaşmayan görevlerle geçmiştir. Günlerimi kâğıt-kalem oyununa vereceğime tam 33 yıl hiç istemediğim, sevmediğim işlerde nefes tükettim.”

Hazin.

12 Mayıs/Süreyyapaşa
08 Şubat/Yüzevler

Sabahın körü. Son zamanlar erken başlıyorum güne. Hep böyle olsun derken düzen bozuluyor sonra. Hayat da öyle değil mi? İnişler-çıkışlar. Düzensizlik içinde. Ama gene de bir düzene ihtiyaç duyuyorum hep. Okumalar çoğaldı sonra. Yetişemiyor insan. Ama her ne kadar çok okursa okusun, yüzerce klasiği okumadan toprak olacak beden. Bu yüzden seçerek okumak en iyi yollardan biri. Masamda Genç Werther’in Acıları.

Birkaç yıl önce tutmuş olduğum günceden:

1
Sabah. Zuhal pencere önünde kargalara miyavlıyor. Sonra gelip yüzümü yalıyor. Zuhal benim kedim… Ya da ben onun insanıyım. Bu sözü çok seviyorum. Her sabah bu sözle uyanıyorum. Haylaz çocuklar gibi kalkıyorum yataktan. Bülent Ortaçgil. Ansızın güneş.
2
Pencere önünde çiçeklerim. Arkadaştan ayrı. Aşkla arkadaşlıklar. Selim İleri. Öğlene kadar bütün gazeteleri okuyorum. Bir romana gömülüyorum. Bayılana kadar okuyorum romanı. Nasıl sızmışsam okuma koltuğunda, bir saat kadar düşle-uyanıklık hâli. Sonra hayat. Uzadıkça uzuyor yaşam. Yaşamı izliyorum.
3
Yaşarken bazı anı parçacıkları. Bir oda içinde yaşamak böyle bir şey: Zihin sürekli çalışıyor. Unutmalıyım. Yoksa yazamam. Birkaç satır ekliyorum geceden başladığım hikâyeme. Beğenmiyorum. Tekrar yelteniyorum. İşte şimdi oldu. Huzur bu olsa gerek. Yazmak kimi zaman sıkıntı. Yazmasam deli olmayacağım belki ama hep bir eksik… Bütün kapılar böyle açılıyor. Yoksa nasıl çoğalabilirim.
4
Akşam beş. Kahve törenim. Şekersiz. Sert. Bütün bir hayat gibi…
5
Çocukluğum. Yaşayarak değil de okuyarak… Hep böyle geçen bir ömür. Yaş otuz beş. Yıldızlı bir gecede kitaplara dalışım. Adalar. Uzakta ışıkları. Başka yaşamları izliyorum artık, çünkü akşam. Bir de F. Uzak ışıklarda onu buluyorum bâzı akşamlar. Aşk böyledir. Bitmez. Soğusa da bir yerlerde arar olursunuz izlerini. Sanki bin yıllık bir uygarlığın izleri: “Aşk nedir ki, düşlerin yanında…”
Bir mısrâ daha: “Binlerce sene sonra hangi medeniyetin sunağında aranacak izimiz.”
6
Gece. Zaman ellerimden düşüyor. Şarkıdaki gibi, ”dostlar dağılır dört bir yana”, sonrası hüzün. Hüzün en eski matemim. Hep bir sonraya düşen bir iz. İzler. Yas uykusu.
7
Neşe. İki kız çocuğu dayısıyım. Onlara iyi bir dayı olabildim mi?! Düşünceler; düşünceler…Ama hep neşe: Nîsa ve Defne. İçimdeki iki mum. En karamsar zamanlarımda onlarla mutluyum. Nîsa ile kitap okuma yarışı… Defne ile bebek konuşturmaca... Hayatta başka nasıl bir mutluluğum olabilir ki… Güzellikler paylaşılmak ister.
8
Ve yine kitaplar kitaplar. Ne zaman kafam bir şeye takılsa, kitapların başında buluyorum kendimi. Gene de kütüphaneler yetmiyor iç sıkıntımın dağılmasına. Dünya çok kötü. Tabiî ki haklıyım.
9
Annem. Mutlak güven duygusu… “Onu hiçbir zaman üzmedim”, diyebilmeyi çok isterdim. Her annenin en iyi bildiği gene kendi çocuğudur: O beni bilir… O beni bilir…
10
Babam. İşçi babam. Bu hikâyeleri yazabilirsem… En çok onun hakkı.
11
Sabaha karşı. Okuma koltuğunda. Baş ağrıları… Nöbetler... Uykusuzluk... Sabah, bir roman gibi uzuyor...
13
Hiçbir zaman bir çocuğum olmayacak belki ama bu kitabı yazabilirsem şayet her şeyin düzelebileceğine inandırdım kendimi. Hem, bir kitabın bir çocuktan ne farkı olabilir ki… Aklımda resimler resimler…
14
Yağmur. En sevdiğim. Göğ delinmiş sanki. Islatmıyor. İnsanı sırılsıklam yapıyor. Yaşamı parçalıyor. Yaşamım parçalanıyor. Bir roman: Daha Dün. Son sahne:”Yağmura çıkmışken, ezdiğiniz sümüklüböceklerdi yazdıklarım.”
Ezmiyorum.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder